23 Eylül 2010 Perşembe

İran-Yezd

Hayatımda gördüğüm en absürd sahneyi sizinle paylaşmak isterim;

Yezd'de Balal adında bir genç yaşar, biz de o gencin evinde kaldık. Yezd 'e vardığımızda gece 3-4 civarıydı. Balal'ın çalıştığı, tadilattaki bir otelde kaçak kaldık o gece, sabah olunca da evine eşyaları bırakmaya gittik. Hayatımın en güzel kahvaltılarından birini yaptım o evde, böyle güzel ekmek, böyle güzel kaymak, böyle güzel peynir yememiştim, hatırlayınca hala ağzımın suyu akar. Neyse, evin avlusuna girdik iki katlı bir evdi üst katta ailesi yaşıyordu, alt katta da onun odası vardı. Odanın kapısını açtık ve evet o sahneyi gördüm; iki kişilik bir yatak yatakta yarı uyanık kara çarşaflı bir kız, yatağın başucundaki duvarda cd lerden yapılmış kocaman bir kalp, kalbin ortasında İsa'nın çarmıha geriliş sahnesinin resmi ve odada ayakta gezinip duran göbekli bir amca. Parçaları birleştirip algılamam zaman aldı. Sonra kahvaltı yaptık hep beraber...

19 Eylül 2010 Pazar

İran-Varzane Çölü




'Çöl, masallara ilham verir.
Ve çöl, uygarlığın değiştiremediği belki de yegane coğrafya parçasıdır.' (ÖzcanYüksek)

İsfehan'da Varzane çölünde sabahladık.Yalan olmasın, ben ateşin başında uyku tulumuma sarılıp, kısık sesli sohbeti de masal gibi dinleyip birkaç saat uyumuş olabilirim ve pişmanım. Gökyüzü şehirin ışıklarından arınmıştı sadece yıldızlar ve samanyolunun hikayesi vardı, artık kayan bir yıldız görmek kendimizi şanslı hissettirmiyordu. Benim gibi bir şehir çocuğu için büyüleyiciydi yıldızlı atlası izlemek. Bizim için manzara şehrin tepelerine çıkıp çıkıp şehrin ışıklarını izlemekmiş. Güneş doğdu ve ısınmak üzere olan çöl kumundan bir şişe dolusu çaldım koklayıp durmaktayım...


18 Eylül 2010 Cumartesi

13 Eylül 2010 Pazartesi

iran







Van'da Iran trenine bindik. Turkiye topraklarinda kucuk bir iran islam cumhuriyeti'ydi bindigimiz tren.
Kapikoy sinir kapisina birkac saat vardi ama biz coktan iranliklarimizi giymistik. Bu sefer sinir daha keskindi.
Eziyetli bir pasaport kontrolunden sonra, Khoy'a trende tanistigimiz Taha ve Sanaz'in evlerinde gittik.Herkesin istedigi gibi bir sosyal hayat yoktu disarida, evli degillerse bir kadinla bir erkegin yolda birlikte yurumesi suctu. Belediye otobusune de bizim arka kapidan, erkeklerin on kapidan binmesi ve otobusun ortasindan iki cinsi bir demirle ayirmalari da bu yuzdendir. islam burada kimileri icin bir din olmaktan cikmis, yabancilastiklari bir yonetim olmus sadece. Kimileri icin, kara carsafini tutup bunu giymeyi seviyorum demek. Tabiiki bunlar iki uc nokta.

'Turkiye'de evde oturmak bile eglenceli'dedi Sanaz annesine.'Siz olmasaniz buraya adimimi atmam' dedi Taha babasina. 'Butun arkadaslarimi destekliyorum yurt disina ciksinlar diye, kendimi nasil bir
yalnizliga surukluyorum'dedi Kasra.Turkiye kimileri icin ozgurluk, kimileri icin Avrupa'ya giden mecburi gecis yolu.

Persepolis'i izledim yola cikmadan once. Aklimda kalan son cumle; Marjane Fransa'ya giderken buyukannsini son kez hava alaninda gordugunu soyler.Birkac ay sonra buyukanne olur.Bunun uzerine
Marjane ' Ozgurlugun hep bir bedeli vardir' der.  Ozgurlugun bedeli bazen para bazen ulkeden kacmak ama bunun tersini dusunen bir hali saticisi amcayla da tanistik. 'Ben ulkemi seviyorum,
onlardan once biz buradaydik, benim buyukbabam Tahranli, asil onlar terketsin ulkeyi' derken umitliydi.Tahran'da grafik tasarim okuyan Sanaz'in okulda yaptigi figur heykelinin hocasi tarafindan
kirilmasi Sanaz'in ayni heykeli tekrar yapip islami bir altmetinle tekrar hocasina sunması heykelin begenilmesi ve okulun bahcesine konulmasi gibi celiskili hersey.

Bir yandan baskilar, baskilara karsi evlerde beslenmeye calisilan ic dunyalar. Bodrum katlarinda yapilan yalitimli partiler.Partideki kizlarin estetikli burunlari ve
baski arttikca yukselen yalitimli kahkahalar...